
Akira Kurosawa’nın hazırladığı aşağıdaki kısa notlar, film yönetmenliğini meslek olarak seçecek gençlere yararlı olmak amacıyla
1975 yılında Toho Limited Şirketi tarafından bastırılmıştı.
Sinema Nedir?
Bu sorunun cevabı hiç de sandığınız kadar kolay değil. Yıllar önce Japon yazar Şiga Naoya, torununun kaleminden
çıkmış bir makaleyi göstererek, onun son zamanlann en iyi metni olduğunu iddia etmişti. Makaleyi bir edebi dergide bastırdı. Makalenin adı “Köpeğim”di ve şöyle diyordu: “Benim köpeğim ayıya benzer; ama bir porsuğu da andırır, görünce tilki de sanabilirsiniz onu . . . ” diye başlayarak köpeğin bazı özelliklerini, bütün hayvanlar alemindeki hayvanlarla karşılaştırır ve sonunda, O madem ki bir köpektir, lier şeyden çok köpeğe benzer,” der. Bu makaleyi ilk okuduğumda kahkahalarla gülmüştüm, ama sözlerde gerçek payı yok muydu? Sinema da birçok başka görsel sanata benzer. Sinemanın edebi özellikleri vardır, aynı zamanda tiyatroya yakındır, felsefi yönü de vardır, resim ve heykel sanatına yaklaştığı zamanlar da olur, müziksiz bir sinema da düşünülemez. Ama sinema sonunda, gene sinemadır.
Filmin İzleyiciyi Etkileme Gücü
Sinemaya özgü bir güzellik vardır. Bu güzellik ancak bir filmle ifade edilebilir ve iyi bir film çalışmasında bu güzelliği hissedersiniz.
Bu nitelik ne kadar iyi kullanılmışsa, filmin sizi etkileme gücü de o denli fazla olacaktır. Sanırım, insanları bir sinemaya film izlemeye götüren ve bir yönetmenini de film yapmaya yönlendiren sebep, bu niteliktir. Sinemanın özünde, sinemaya özgü güzellik yatar.

Bir Yönetmenin Görevi Nedir?
Bir yönetmenin görevleri, oyuncuların yönlendirilmesi, kamera, seslendirme, dekor, müzik montaj ve dublaj aşamalarının tamamını
kapsar. Bunlar ayn ayrı uzmanlık alanlan olarak görünse bile bağımsız değillerdir. Sonunda bütün bu işlevler yönetmenin
elinde toplanır. Bir yönetmenin önemli işlevlerinden birisi, birçok kişiyi kendisini takip etmeye ve birlikte çalışmaya ikna etmesidir. Ben bir militarist değilim ama, film ekibini bir orduyla karşılaştırırsanız, senaryo sancak, yönetmense ön saflardaki komutandır. Çekim başladığı andan bitene dek her konuyu çok iyi bilmeli ve liderlik yeteneklerini kullanarak verdiği talimatlar paralelinde işi götürebilmelidir. Filme başlamadan önce hazırlanması gereken senaryonun çekimleri bir sıraya konmasına karşın, çekimlerin mutlaka o sırayla yapılması ilginç olmayabilir. Aklına gelmeyen şaşırtıcı fırsatlar çıkabilir. Filmdeki dengeyi bozmadan bunları değerlendirebilmek çekimi daha ilginç kılar. Bunu fırında pişirilen bir çanağa benzetirim. Fırında pişen çömleğin üzerine küller ya da diğer maddeler düşebilir, ama bu, sonucu daha ilginç hale de getirebilir. Benzer şekilde filmin çekimi sırasında planlanmayan ama ilginç fırsatlar çıkabilir, onun için ben buna ‘Fırın Etkisi’ derim.
İyi Bir yönetmen olmak için iyi bir senaryo şartı
İyi bir yönetmen, iyi bir senaryoyla başyapıtlar üretebilir; aynı senaryoyla vasat bir yönetmen, ancak sıradan bir film yapabilir. Fakat kötü bir senaryoyla çok iyi bir yönetmen bile iyi bir film yapamaz. Bir sinema özdeyişine göre, kamera ve mikrofon, yangını ve suyu birlikte geçmelidirler. Gerçek bir film ancak böyle yapılabilir ve güç, büyük ölçüde senaryodadır
Senaryo Yazmak
Senaryo yazmaya 1940 sıralannda iki kişiyle birlikte başladım. Sonra tek başıma yazmayı denediğimde de zorlanmadığımı gördüm. Tek başına senaryo yazmanın sakıncalı tarafı, sizin yorumlannızın başka birisi açısından tek taraflı olabilmesidir. Halbuki üç kişi yazınca üç aynı yorum ihtimali çıkıyor ortaya ve doğru bulmadığınız yorumların tarnşmasını yapabiliyorsunuz. Bir de senaryoyu yönetmen yazıyorsa, konuyu ve kahramanı kendi yönetimine en kolay gelecek şekilde yönlendirecektir. iki kişiyle yazdığınızda bu tehlikeyi de önleyebilirsiniz. Senaryo yazmanın bir özelliğine dikkatinizi çekmek isterim. En iyi senaryolar, açıklama bölümü en az olan senaryolardır. Senaryo yazarken, zaten kendi kendisini anlatan bölümlere açıklamalar eklemek, düşebileceğiniz en tehlikeli tuzaktır. Herhangi bir noktada bir karakterin psikolojik durumunu açıklamak çok kolaydır, ama bu sorunu açıklamalarla değil de ince nüanslar ve diyaloglarla çözmeye çalışmak güçtür, güçtür ama imkansız değil. Bu konuda eski büyük oyun yazarlarını okumanız çok yararlı olacaktır. Hatta polisiye romanlar bile hayli öğretici olabilir
Bir oyuncunun sergileyebileceği en kötü davranış, bir yerlerde kameranın olduğunu bilmesidir.
Bir oyuncunun sergileyebileceği en kötü davranış, bir yerlerde kameranın olduğunu bilmesidir. Çoğu zaman oyuncu “Motor! sesini duyunca birden gerginleşir ve doğal hareket etme yeteneğini büyük ölçüde kaybeder. Oyuncunun bilinçaltındaki bu gerilim, dışarıdan bakınca hemen fark edilir. Onun için oyunculara daima, karşımızda oynayan insanla konuşun derim. Burada oyuncunun görevi, tiyatro sahnesinde olduğu gibi, sözleri izleyiciye okumak değildir. Onun için kameraya bakmaya gerek yoktur. Fakat kameranın nerede olduğunu bilen oyuncu, farkına varmadan yönünü üçte bir ya da yan yarıya kameraya dönme eğilimindedir. Aslında birden fazla hareketli kamera kullanıldığında, oyuncu o sırada hangi kameranın çekim yaptığını anlayacak vakti bulamaz.
İyi Bir Montaj
İyi bir montaj yapabilmenin en önemli koşulu, montajını yapacağınız filme objektif bir gözle bakabilmektir. O çekimi yaparken ne
büyük çabalar harcadığınızı seyirci hiçbir zaman bilemez. Bütün bu çabalarınıza karşın çekim ilginç olmamışsa, fazla üzülmeye gerek yoktur. Bir sahneyi büyük coşkularla çekmiş olabilirsiniz, ama aynı coşkulan filmi izlerken göremiyorsanız, yapılacak tek şey, objektif bir gözle bakarak bütün harcadığınız çabalan ve çekim sırasındaki coşkunuzu unutup o sahneyi çıkarmaktır. Montaj çok ilginç bir çalışmadır. Çekimler bittikten sonra elimdeki ham malzemeyi ekibime nadiren gösteririm. Aksine, her gün
çekim çalışmalarından sonra montaj odasına girer, iki-üç saat kurgucuyla oturup ortaya bir taslak çıkartır ve ancak bu taslağı ekibe
izlettiririm. Bu gereklidir, çünkü bu taslakla çalışma şevkini kamçılamak mümkündür. Bazen neyi, neden çektiklerinin farkında değillerdir ya da özel bir çekim için neden on gün harcadıklarını bilemezler. Büyük emekler vererek çektikleri filmleri, montajı bitip
her şey yerli yerine oturduktan sonra izlemeleri, onları tekrar büyük bir coşku seline boğacaktır. Kaldı ki bu taslak sayesinde çekim
çalışmaları tamamlandıktan hemen sonra filme son şeklini vermek daha kolay olur.
Birden Fazla Kamera Kullanımı
Ben çoğu zaman bir sahnenin.çekiminde birden fazla kamera kullanırım. Bu alışkanlığım Yedi Samuray filminin çekimi sırasında başlamıştı. Çünkü eşkıyaların, bardaktan boşanırcasına bir yağmur altında köye saldırdıkları sırada, sahnede neler olacağını anlamak mümkün değildi. Geleneksel yöntemlere göre tek kamerayla kare kare çekmeye kalksaydım, aynı hareketin bir daha olup olamayacağını garanti edemezdim. Onun için aynı anda üç tane hareketli kamera kullandım. Sonuç mükemmel derecede etkileyici olmuştu ve o günden sonra çok hareketli olmayan sahneleri bile böyle çekmeye devam ettim. Aslında, aynı anda üç kamerayla çalışmak göründüğü kadar da kolay bir iş değildir. Kameraları nasıl hareket ettireceğinizi saptamak hayli güç ve deneyim isteyen bir iştir. Örneğin diyelim ki, o sahnede üç tane oyuncu vardır ve hepsi de birbirinden bağımsız ve doğal olarak hareket ediyorlar. Bu çekimi yaparken A, B ve C kameralarının nasıl çalışmaları gerektiğini göstermek için senaryoda ayrıntılara girmek yetmez. Kaldı ki vasat bir kameraman da kamera hareketleri şemasını anlayamaz. Sanırım japonya’da bunu becerebilen sadece iki kameraman vardır: Nakai Asakuzo ve Saito Takao. Her çekimin başında ve sonunda, her üç kameranın da değişik yerlerde olmaları gerekir. Aslında tabii ki çekim sırasında da durmadan yer değiştirmektedirler. Ben genel bir kural olarak, alışılagelmiş normal çekimleri A, diğer hızlı çekimleri B kameralarıyla çeker, C kamerasınıysa bir gerilla operasyonu için hazır tutanın.